7 Mayıs 2013 Salı
ATATÜRK'ÜN SAVAŞLARI: Mustafa Kemal: Balkan Savaşı, Gelibolu ve Doğu Cep...
ATATÜRK'ÜN SAVAŞLARI: Mustafa Kemal: Balkan Savaşı, Gelibolu ve Doğu Cep...: Yazan. Fahrettin ÖZTOPRAK A) BALKAN SAVAŞI Balkan Savaşı başlayınca Kuzey Afrika’da buluna...
Mustafa Kemal: Balkan Savaşı, Gelibolu ve Doğu Cephesi
Yazan. Fahrettin ÖZTOPRAK
A) BALKAN SAVAŞI
Balkan Savaşı başlayınca Kuzey
Afrika’da bulunan arkadaşları İstanbul’a dönmüştüler. Mustafa Kemal orda tek
başına kalmıştı. Durumun ne olacağı belli değildi. Kararını veren Mustafa
Kemal, Avrupa’ya geçti, Avusturya-Macaristan ve Romanya üzerinden İstanbul’a
1912 yılının son aylarında döndü. İttihat ve Terakkiciler Edirne’yi kurtarmaya
karar vermiştiler. Mustafa Kemal, bunun için kurulmuş Mürettep kuvvetlerin kurmay
heyetine dahil edildi.
Balkan Savaşı’nda Seferberlik ilanı
yapılmış ama, bu seferberlik düzensizlik içinde yürütülmeye başlanmış, birçok
subayın ordudan atılması onların yerini boş bırakmıştı. Cepheye hareket eden
taburlardan ancak bir iki subay kalmış, Demiryolu trafiğinin tıkanması
birliklerin sevkiyatını zorlaştırmıştı. İkmal hatları tam anlamı ile
çalışmamıştı. Para getiren mutemetler günlerce istasyonlarda beklemişti. Son
şans olarak Çatalca istihkamları kalmış, bu hatta Karadeniz yoluyla birlikler
getirilip yerleştirilmişti. 17-18 Ağustos 1912’de Bulgarların Çatalca önlerinde
saldırıları tamamen kırılmıştı. 3 Aralık 1912’de bir mütareke akdedildi. Kamil
Paşa Kabinesi Bulgarlarla barış şartlarını tartışmaya hazırlanırken Harbiye
Nazırı Nazım Paşa, Yakup Cemil Bey tarafından kurşunlandı. Babıali baskını 23
Ocak 1913’te oldu. Londra toplantıları sonuçsuz kalmıştı. Bulgarlar tekrar
harekete geçmiştiler.
Edirne’ye yardım bir an önce
gerekliydi. Bu da ancak düşman hatlarının yarılmasıyla mümkündü. Taarruz planı
İstanbul tarafından hazırlandı. Haliç’ten çıkartılan eskimiş zırhlılarla
düşman denizden top ateşi altına alınacak, 10. Kolordu Şarköy’e çıkartma
yapacak, böylece düşman yandan vurulacak, Şarköy ve Bolayır’dan başlayan
taarruz Edirne’ye kayacak, bunu gören Bulgar birlikleri mecburen Çatalca’dan
çekilecektiler. Mustafa Kemal bu plana itiraz etti. Şarköy’deki Bulgarların
tepelere hakim olduğunu, Bolayır’dan başlayan taarruzun sonuç vermeyeceğini
söyledi. Çünkü iç hatlar stratejisi bakımından Bulgarlar avantajlıydılar. Ancak
o üst rütbede biri değildi, alt rütbedeydi, emre uyması gerekti.
Taarruz başarısızlıkla sonuçlandı. İki
tümen Bolayır’da 8 Şubat 1913’te taarruza kalkmış, düşmanı oldukça gerilere
atmış, ancak bir anda bastıran sisle harekat zorlaşmış, görüş sahası kapanmış;
bunun üzerine düşman cepheyi kaydırarak tümenlerden birini ateş altına almış,
baskına uğrayan tümen dağılmış, o sırada durumun daha kötü gitmesine Mustafa
Kemal engel olmuş, mevcudunun yarısını savaş yerinde bırakan diğer tümeni de
alıp eski mevzie çekilmiş, 10. Kolordu ise düşmanın yoğun ateşi altında kalarak
çıkarma yapamamış, 6000 kayıp vererek dönmüş, Edirne böylece 26 Mart 1913’te
düşman eline geçmişti.
Mustafa Kemal’in harekatını organize
ettiği kuvvetler 22 Temmuz 1913’de gelene kadar Edirne düşman elinde kalmaya
devam edecekti.[1]
O gün Kırkkilise alındığı gibi, Edirne de alınmış,[2]
bu serhat şehirlerimiz düşman elinden kurtarılmıştır. Mustafa Kemal, Balkan
Savaşları’ndan bahsederken der ki:
Bulgar ordusu harekete geçip Çatalca
hattına ve Bolayır’ın kuzeyine geldiği zaman İstanbul’a vardım. Gelibolu’da
Kuvayı Mürettebe adıyla bir ordu vardı. Onun Erkanıharbiyesine
görevlendirildim, 25 Kasım 1912. Çok geçmedi, Bolayır Kolordusu’nun Erkanıharbiyesi
başkanı oldum.
Ordumuz Edirne-Dimetoka istikametinde
hareket etti. Önce Kuvayı Mürettebe kuzeye, Edirne’ye kadar vardı. Sonra
Bolayır Kolordusu, Başkumandanlık emriyle Dimetoka’ya yürüdü. Bundan sonra ise
İstanbul’a geldim. Kuvayı Mürettebe Erkanıharp başkanı olan arkadaşım Fethi Bey
istifa etmiş, İttihat ve Terakki’nin genel katibi olmuştu. Çok geçmedi, bir
vazifeyle Sofya’ya Ateşemiliter olarak tayin edildim, 27 Ekim 1913. Bir sene
orada kaldım.[3]
1 Mart 1914’te Kaymakamlık, yani
Yarbaylık rütbesine yükseltilen Mustafa Kemal,[4]
Sofya’da Ateşemiliter görevinde bulunurken Birinci Dünya Savaşı 28 Temmuz
1914’te patlak verdi.[5]
Ancak onun Ateşemileterlik görevi ancak 1915 yılı başlarında bitti. O daha Sofya’dan
ayrılmamıştı. Harbiye Nazırı Vekili İsmail Hakkı Paşa’dan 2 Şubat 1915’te, 19
Fırka Komutanlığına tayin edildiğini, İstanbul’a gelmesini belirten bir telgraf
aldı. Derhal emre uydu. O İstanbul’a geldiği zaman Enver Paşa da henüz
Sarıkamış’tan dönmüştü. Oturup konuştular. Öğrendi ki, onu 19. Fırka
komutanlığına tayin ettiren Enver Paşa’ymış.[6]
Mustafa Kemal’in yükselişinin tek müsebbibinin kim olduğu böylelikle meydana
çıkmaktadır.
A) GELİBOLU
Mustafa Kemal, 19. Fırka
komutanlığına atanmıştı. Bu bir Piyade tümeni demekti. Halihazırda 19. Fırka
yoktu ama, Tekirdağ’da kurulmasına başlanmıştı.[7] Mustafa Kemal, Başkumandanlık Erkanıharbiyesine
vardı. Kendini;
-Ben On Dokuzuncu Fırka Kumandanı Mustafa Kemal diyerek tanıttı.
Onun yüzüne hayretle baktılar. Çünkü kayıtlarda
böyle bir fırka yoktu. Başkumandanlık Erkanıharbiyesi 19. Fırka’nın
kuruluşundan daha haberdar edilmemişti.[8]
Mustafa Kemal bizzat varıp kolordunun
kuruluş işlemiyle ilgilendi. Kuruluşu ve Tekirdağ’daki hazırlıkları 22 Şubat
1915’te tamamlandıktan sonra 19. Fırka, Yarbay Mustafa Kemal komutasında olarak,
25 Şubat 1915’te Maydos’a geçti. O sırada Türk ordusunun üst komuta heyetinde
Alman subaylar vardı. Boğaz’ın müdafaası için düşünüyordular. Bunlar düşmanın
Bolayır’a çıkarma yapacağını zannediyor, ona göre tedbirler alıyorlardı. Hatta
ihtiyat kuvvetlerini bile Bolayır ve civarına yığmak istediler. Türk subayları
ise düşmanın Bolayır’da değil, Gelibolu yarımadası kıyılarında karşılanmasını,
müdafaanın buna göre yapılmasını istiyorlardı. 19. Fırka kumandanı Mustafa
Kemal de aynı fikirdeydi. Görüşünü belirtti, arkadaşlarım doğruyu söylüyor,
dedi.
Maydos’ta kıyı gözetleme görevinde bulunan bazı Piyade
alayları vardı. Bu alaylar ve topçu bataryaları da Mustafa Kemal’in emrine
verildi. O, Maydos Mıntıkası Komutanı sıfatıyla bölgenin müdafaasından sorumlu
kılındı. Bu bölge Ece limanından başlayıp Seddülbahir ve Morto limanına kadar
devam ediyordu.[9]
Yine de Alman kumandan Liman Von Sanders, düşmanın Bolayır’dan çıkarma yapacağı
ihtimaline karşı oraya ve Anadolu yakasına 2 Piyade Tümeni’ni yollamayı ihmal
etmedi.[10]
1) Birinci Zafer
İtilaf savaş gemileri 25 Nisan 1915’te,
sabah Arıburun ve Seddülbahir kıyılarına asker çıkarmaya başladılar. Bu
kuvvetlerden Arıburun kısmında karaya çıkanlar Gözetleme taburunu püskürterek
ilerlemeye başlamışlardı. Öyle ki, sonradan Kemalyeri adı verilen yere kadar
ilerlediler, burada 27. Piyade Alayı ile karşı karşıya geldiler. Düşmanın
çıkarma yaptığını öğrenen Mustafa Kemal, durumu müşahede etti ve fırkasının
kumanda heyetine Conk Bayırı istikametinde ilerleyen düşmanı gösterdi, derhal
taarruz emri vereceksiniz, dedi. Kuvvetler sırf onun insiyatifiyle bir anda
harekete geçtiler. Bu savaş gece de sürdü ve düşman kıyı şeridinde başlayan
tepelere kadar atıldı. Çanakkale müdafaasının temeli böylece Mustafa Kemal
tarafından sağlam bir şekilde atılmış oldu.[11]
Olayı başka bir boyuttan alalım:
Mustafa Kemal, o gün saat üç buçukta
top sesleriyle uyanmış, top seslerinin geldiği tarafa bir Süvari Keşif bölüğü
göndermiş, çok geçmeden düşmanın göründüğü haberi gelmiş, ondan bir Tabur sevk
etmesi istenmiş, ancak o bundan kuşkulanmıştı. Çünkü Sarıbayır ve Conk Bayırı
ele geçiren düşman Türk birliklerini ikiye böler, deniz geçidine de hakim
olabilirdi. Böyle önemli bir bölgeye yapılan taarruz küçük bir kuvvetle
yapılmaz, ancak bir taburla durdurulamazdı. O anda sorumluluğunun tam anlamı
ile bilincine vararak, düşmana elindeki kuvvetlerin bütünüyle karşı koymaya
karar verdi. 57. Alay’a da Kocaçimen’i tutmasını emretmiş, Ordu kumandanı Esat
Paşa’ya durum hakkında bilgi vermişti.
İngilizlerin saldırısını
gerçekleştirenler Anzaklar’dı.
Mustafa Kemal, Conk Bayırı’ndaki durumu
teftiş için giderken çekilen askerlere rastladı. Baştaki askere neden
çekiliyorsunuz, dedi. Asker, üç saattir çarpıştık, dayandık, ancak mermimiz
bitti, çekiliyoruz, dedi. Mustafa Kemal, çekilen askerlere, durun, dedi. Durdular.
Mustafa Kemal, merminiz bittiyse süngünüzde mi yok, dedi. Bunu işiten askerler
döndüler, cephede yerlerini aldılar. 57. Alayı buraya mevzi almaları için
çağırdı.
Savaş gece de devam etti ve Anzaklar
püskürtüldüler.
General Birdwood’dan mesaj gelmişti.
General Ian Hamilton bu mesajı aldı. Mesajda mağlup oldukları, tahliye
işlemlerinin derhal başlaması gerektiği söyleniyordu. Hamilton, kahramanca
ölümün sahilde koyunlar gibi yok edilmekten yeğ bulunduğunu söyledi. O bu
cevabı verirken Mustafa Kemal, aynı gün, ama daha önce askerlerine, “Karşımızda bulunan düşmanı gerekirse
hepimiz ölerek son bireyine kadar denize dökmek lazımdır” demişti. Ancak
Birdwood, Hamilton’a göre tecrübeli bir subaydı.[12]
Çarpışmalar şiddetlendiğinde emrindeki
askerlere Mustafa Kemal’in,
-“Size
ben taarruz emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye kadar geçecek zaman
zarfında, yerimize başka kuvvetler kaim olabilir” dediği de söylenir.
Mustafa Kemal’in bu büyük başarısı ile
rütbesi 1 Haziran 1915’te Miralaylığa, yani Albaylığa yükseltildi ve böylece o
terfi etmiş oldu.[13]
Bir Türk atasözü vardır. “Yiğidi öldür, ama hakkını yeme” derler.
Şimdi böyle bir durumu nasıl yok sayacaksın? Bu hangi akla ve vicdana sığar?
Son yıllarda İslamcılar ve Osmanlıcılar Mustafa Kemal’in Çanakkale
Savaşları’nda da bulunmadığını ifade etmekteler, yani açık açık yalan
söylemektedir, hatta inkarda bulunmaktadırlar.
2) İkinci Zafer
İngilizler Arıburun ve Seddülbahir’de
başarı sağlayamamışlar, Mustafa Kemal tarafından püskürtülmüşler, sahil
noktasına çakılı kalmıştılar. Bir adım bile atamıyorlardı. Attıkları anda
karşılık anında geliyordu. Yeni yeni kuvvetler getirdiler ve hazırlandılar.
Türk kuvvetlerinin sağ yanında bulunan Conk Bayırı-Kocaçimen hattına
saldıracaklar, bu mevzileri söküp atacaklardı. Sonra Kabaktepe-Maydos hattına
bütün güçleriyle ilerleyecektiler. Böylece Türk ordusunun İstanbul’la
bağlantısı kesilmiş olacaktı. Geri kalan kuvvetler de buraya sevk edilecek,
Anafartalar’ı İngilizler harekat üssü yapacaktılar. Plan buydu.
6-7 Ağustos 1915’te Arıburnu’nun
kuzeyine çıkarma yapan düşman, buradan Anafartalar’a çıktı ve ilerlemeye
başladı. Durum normaldi, ama bir anda düşmanın karşısında Mustafa Kemal
belirdi. Çünkü o, 8-9 Ağustos 1915’te Anafartalar Grup Kumandanı olmuştu. Gece
alınan bu karardan düşmanın haberi yoktu. Mustafa Kemal, ilerleyen İngiliz
kuvvetlerine karşı taarruz emrini verdi. Bu emri alan Türk kuvvetleri derhal
saldırıya geçtiler. Emri nasıl verdiğini Mustafa Kemal, “Vakaa böyle bir mesuliyeti deruhte etmek, basit bir keyfiyet değildir.
Fakat ben, vatanım mahvolduktan sonra yaşamamaya karar verdiğim için, kemali
iftiharla bu mesuliyeti deruhte ettim” diyerek belirtir.
Mustafa Kemal, Türk kuvvetlerine verdiği
taarruz emriyle, düşman kuvvetleri sahil
şeridine ve sahil kenarındaki tepelere kadar 10 Ağustos 1915’te bir daha
püskürtüldü.[14]
Anlatılır:
Mustafa Kemal, Ordu kumandanı Esat
Paşa’nın Arıburun tarafına gereken ihtimamı göstermediğini düşünüyordu. Çünkü tepelerin
kilit noktası Sazlıdere’ydi. Bu nokta Mustafa Kemal’e verilmiş bölgenin tam
sınırında bulunuyordu. İki kumanda bölgesinin sınırı daima nazik bir nokta
kabul edilirdi. Esat Paşa, oraya gelerek durumu görmüş, bu noktadan düşman
taarruzunun mümkün olamayacağını söylemişti, ancak Mustafa Kemal, Von Sanders’te
olduğu gibi, yine haklı çıkmıştı.[15]
Bir olay daha anlatılır:
Cephe, yani grup kumandanlığı Liman Von
Sanders tarafından Albay Fevzi Bey’e verilmişti. Ondan 8 Ağustos 1915’te
düşmana taarruz etmesi istemişti. Albay Fevzi Bey, zamanı değil, askerlerim
yorgun, taarruza elverişli değiller demiş, bunun üzerine Von Sanders, Grup
kumandanlığına tam yetkiyle Mustafa Kemal’i tayin etmişti. Bu o demekti ki Mustafa
Kemal, karargahına Ordu kumandanlığı forsunu çekebilecekti.[16]
Conk Bayırı savaşında bir mermi Mustafa
Kemal’in göğsüne rastlamıştı. Ancak bu mermi sağ cebindeki saatine gelip
çarpmıştı. Saat parçalanmıştı ama, Mustafa Kemal’in hayatı kurtulmuştu.
Anafartalar’da İtilaf kuvvetler
Çanakkale’nin diğer cephelerinde olduğu gibi, yenilmişlerdi. İngilizlerin bu
cephede uğradıkları kayıp daha fazlaydı. Mustafa Kemal onlara Türkün tarihteki
eşsiz gücünü göstermişti. Bunun farkına varan İtilaf devletleri komuta heyetini
toplanarak bir karara vardı. Çanakkale’de mağlup olmuştular ve cepheden kalan
askerlerini çekecektiler.[17]
Evet, Çanakkale Savaşları’nda durum
budur. Bu savaşlarda eğer ki Mustafa Kemal olmasaydı zaferlerin birini bile
kazanamayacaktık. Çanakkale Zaferleri’ni Türk milleti olarak biz onun savaşçı
ruhuna ve muhteşem dehasına borçluyuz.
B) DOĞU CEPHESİ
Çanakkale bölgesinde bulunan Mustafa
Kemal, 14 Ocak 1916’da Edirne’ye nakledilmesi kararlaştırılan 16. Kolordu
kumandanlığına tayin edildi ama, oradan Doğu cephesine yola çıkarıldı. Doğu
cephesinde kumanda edeceği kolorduya Edirne’de kurulması kararlaştırılan 16.
Kolordu’nun adı verilmişti. Ancak Rus cephesinde durum hiç de iyi değildi.
Buna Sarıkamış felaketi neden olmuştu. Cepheye vardığı zaman gördük ki, işi döküntüleri
toplamak, bir araya getirmekti. Silah ve cephane yetersizdi. Üniformalar
yeterince eskimişti. İstanbul’a çektiği telgraflara yanıt verilmiyordu. Rus
cephesini 3. Ordu tutmaktaydı.[18]
Mustafa Kemal, 19 Mart 1916’da
generalliğe terfi etti.[19]
Ama Diyarbakır merkezli 2. Ordu halen kuruluş aşmasındaydı. Onun komutanı
olduğu kolordu bu orduya bağlıydı. Van gölünün güneyinden Capakçur’a kadar olan
80 km’lik cephe 16. Kolordu’nun savunmasına verilmişti.
Kazım Karabekir de Mustafa Kemal ile
birlikte 16. Kolordu’da görevlendirilmişti. Onunla 1916 yılının Temmuz ayında
Erzurum’u kurtarmayı planladılar. Ancak 2. Ordu savaşa daha hazır hale
getirilmemişti. Ruslar önceden davranarak taarruza geçmiştiler. 2. Ordu
tutunacak durumda değildi. Mustafa Kemal, birliklerine ricat emrini verdi. Ama
kısa zamanda birliklerini yeniden bir araya getirdi. O bu birliklerle 6 Ağustos
1916 Bitlis’i, 7 Ağustos 1916’da Muş’u işgalden kurtardı. Bu başarılardan
dolayı ona Altın Kılıç verildi.
O yıl kış erken bastırdı. Soğuklar
çetindi. Orduya halen kışlık giysiler gelmemişti. Erzak ve zahire dersen,
yoktu. Askerin barınması için bile doğru dürüst yerler yoktu. Ya mağaralarda,
ya harabelerde, ya ağaç kovuklarında, buldukları yerde kalıyordular. Sağlık
servisi çalışmıyordu. 2. Ordu’nun savaşacak gücü yoktu.
Mustafa Kemal bu orduya 5 Mart 1917’de
vekaleten, 18 Mart 1917’de asaleten kumandan olarak tayin edildi. Ordu
karargahına varınca İsmet Bey’le buluştu. O ordunun kurmay başkanıydı. Selanik
Kongresi’nde beri birbirlerinden haber alamamışlardı. Mustafa Kemal
Trablusgarb’a gönderilirken, o Yemen’e gönderilmişti. Kurmay başkanı İsmet Bey,
önemli olan düşman değil, iaşe deyip duruyordu. Ancak beklenen düşman taarruzu
ilkbaharda gerçekleşmedi. Çünkü Rusya’da ihtilal patlak vermişti. Vladimir Lenin,
16 Nisan 1917’de Petrograd’da yapmış olduğu konuşmada, savaşa son vereceğini,
Çarlık birliklerini ülkeye geri çekeceğini söylemişti.[20] Mustafa
Kemal’le Kurmay başkanı Albay İsmet bu duruma çok sevindiler.
[1] Feridun Ergin, K. Atatürk, Yaşar Eğitim ve
Kültür Vakfı Yayınları/5, İstanbul 1978, s. 55-57
[2] Mithat Sertoğlu, Mufassal Osmanlı Tarihi
Resimli-Haritalı VI. Cilt, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Türk
Tarih Kurumu Yayınları IV/A-2-2.11.Dizi-2a.8,
Ankara 2011, s. 3513
[3] Naci Kasım, Gazi’nin Hayatı (Büyük Gazi’nin
Çocukluğundan İtibaren Ölümüne Kadar Bütün Hayatı), İstanbul Maarif
Kitaphanesi, İstanbul 1981,, s. 30
[4] Prof. Dr. Hamza Eroğlu, Atatürk’ün Hayatı,
Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları: 703, Ankara 1986, s. 16
[5] Naci Kasım, a.g.e., s. 33
[6] Naci Kasım, a.g.e., s. 34
[7] Naci Kasım, a.g.e., s. 39
[8] Naci Kasım, a.g.e., s. 35
[9] Naci Kasım, a.g.e., s. 39
[10] Feridun
Ergin, a.g.e., s. 58
[11] Naci Kasım, a.g.e., s. 39
[12] Feridun Ergin, a.g.e., s. 59-60
[13] Naci Kasım, a.g.e., s. 40
[14] Naci Kasım, a.g.e., s. 40
[15] Feridun Ergin, a.g.e., s. 61
[16] Feridun Ergin, a.g.e., s. 62
[17] Naci Kasım, a.g.e., s. 40-41
[18] Feridun Ergin, a.g.e., s. 63
[19] Hamza Eroğlu, a.g.e., s. 19
[20] Feridun Ergin, a.g.e., s. 63-64
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)